Dış hava kirliliğine uzun süremaruz kalmamak gerekiyor

Dış hava kirliliğine uzun süremaruz kalmamak gerekiyor

TÜSAD Astım ve Alerji Çalışma Grubu Başkanı Prof. Dr. Kurtuluş Aksu, hava kirliliğinin insan sağlığını tehdit ettiğine dikkat çekti.  Hava kirliliğinin astım, KOAH, alt solunum yolu enfeksiyonları, akciğer kanseri ve kardiyovasküler hastalıklar nedeniyle artmış erken ölüm riskine kadar uzanan etkilere işaret eden Aksu, dış hava kirliliğine uzun süre maruz kalınmaması gerektiği uyarısı yaptı. Prof. Dr. Kurtuluş Aksu’nun bu konuda paylaştığı bilgiler şöyle:

Hava kirliliği, insanlar için zararlı maddelerin havadaki varlığı olarak tanımlanabilir ve kardiyovasküler hastalıklar, kronik obstrüktif akciğer hastalığı, astım, alt solunum yolu enfeksiyonları ve akciğer kanseri nedeniyle yüksek erken ölüm riski ile ilişkilidir. Sanayi devriminin başlangıcından bu yana, Batı ülkeleri, çevresel riskleri önemli ölçüde etkileyen yoğun bir kentleşme süreci yaşadılar. Batı ülkelerindeki bu eğilimi takiben, günümüzde düşük ve orta gelirli birçok ülke benzer süreçlerden geçmektedir. Sonuç olarak, dünya nüfusunun yüzde 90'ından fazlası hava kalitesinin Dünya Sağlık Örgütü'nün tavsiyelerini karşılamadığı yerlerde yaşıyor.

10 KİŞİDEN 9’U KİRLİ HAVA SOLUYOR

Gelişmekte olan ve aşırı nüfuslu ülkelerde yaşayan insanlar, 2016'da Güneydoğu Asya, Orta Afrika ve Batı Pasifik gibi düşük ve orta gelirli ülkelerde meydana gelen 4,2 milyon erken ölümün yüzde 91'i ile orantısız bir şekilde dış hava kirliliğinin yükünü yaşıyor. Avrupa Çevre Ajansı, Avrupalı şehir sakinlerinin çoğunun, DSÖ tavsiyelerinin (sırasıyla yüzde 74 ve yüzde 42) üzerinde ince partikül madde (PM2.5) ve çapı ≤10 mm (PM10) olan partikül madde konsantrasyonlarına maruz kaldığını bildirmiştir.Gelişmiş ülkelerde hava kalitesi iyileşirken, gelişmekte olan ülkelerde hava kirliliği giderek artmaktadır. Hava kirliliğini ölçmek için Dünya Sağlık Örgütü tarafından farklı kirleticiler için hava kalitesi standartları geliştirilmiştir. DSÖ'nün verileri, her 10 kişiden 9'unun yüksek düzeyde kirletici içeren hava soluduğunu göstermektedir. Hava kirliliğinin izlendiği kentsel alanlarda yaşayan insanların yüzde 80'inden fazlası, DSÖ kılavuz limitlerini aşan hava kirletici seviyelerine maruz kalmaktadır.
Ayrıca, yaklaşık 3 milyar insan, yemek pişirmek ve evlerini ısıtmak için biyokütle, gazyağı ve kömür kullanılması nedeniyle yüksek düzeyde ev içi hava kirliliğine maruz kalmakta ve yüksek oranda solunum bozukluklarına neden olmaktadır.

ÖNEMLİ BİR HALK SAĞLIĞI SORUNU

Yanardağlar veya orman yangınları gibi birçok doğal hava kirliliği kaynağı olmasına rağmen, hava kirliliğini gerçek bir küresel sorun haline getiren sanayi devrimiydi. Şu anda 3,5 milyarın üzerinde olan dünya çapındaki kentsel nüfusun 2050 yılına kadar 6,5 milyara çıkacağı tahmin edilmektedir. Kentsel alanlarda partikül madde (PM) hava kirliliği önemli bir halk sağlığı sorunudur. Partikül boyutuna göre, kirleticiler gaz ve partikül madde (PM) olarak kategorize edilebilir. İnsan sağlığı üzerinde en büyük etkiye sahip kirleticiler, genellikle hava kalitesinin bir ölçüsü olarak kullanılan PM'dir. PM açısından zengin karmaşık bir karışım olan trafikle ilgili hava kirliliği, solunum sisteminin işlevi üzerinde özellikle zararlı bir etki gösterir.
Alerjik rinit ve astım, birçok ortak patofizyolojik bağlantıyı paylaşır ve dünya çapında Batılılaşmış yaşam tarzındaki artışla birlikte artan prevalansları ile halihazırda en yaygın solunum hastalıkları arasındadırlar.Dünya genelinde yaklaşık 500 milyon insan alerjik nezleden, 300 milyon kişi de astımdan yakınmaktadır. Ağırlık özellikle 20-40 yaş arasında en üst noktaya ulaşmaktadır. Ülkemizde de erişkinlerde yüzde 10’a ulaşan bir astım sıklığı ve %20’lere ulaşan alerjik rinit sıklığı vardır.

POLİTİKA DEĞİŞİKLİKLERİ GEREKEBİLİR

Hava yolları vücudun ana savunma sınırlarından birini temsil ettiğinden, çevresel maruziyetler solunum mukozasının dengesini büyük ölçüde etkiler. Daha da önemlisi, iklim ve kentleşme çevresel maruziyet kompozisyonunu önemli ölçüde belirler. Çevresel maruziyet bileşenleri arasında, kirleticiler, mikroplar ve alerjenler sağlık üzerinde önemli bir etkiye sahiptir. Çeşitli politika değişiklikleri, maruziyetin zararlı bileşenlerini azaltmaya ve bunların solunum sağlığı üzerindeki etkilerini en aza indirmeye yardımcı olabilir. Bazı politika önlemlerinin, örneğin, halka açık yerlerde tütün içilmesine ilişkin kısıtlamalar gibi, hava kirliliğine bağlı hastalıkların yükünü azaltmada etkili olduğu da kanıtlanmıştır.

Çeşitli epidemiyolojik çalışmalar, trafik yoğunluğunun ve endüstrinin neden olduğu dış hava kirliliğine uzun süre maruz kalmanınsolunum sağlığını olumsuz etkilediğini göstermiştir.Avrupa doğum kohortlarını inceleyen çok merkezli bir çalışma (Avrupa Hava Kirliliği Etkileri Kohortları Çalışması, ESCAPE projesinin bir parçası olarak yürütülen), PM ve nitrojen oksitlere maruz kalmanın okul çağındaki çocuklarda zayıf akciğer fonksiyonu ile ilişkili olduğunu göstermiştir. ESCAPE projesinin erken bir analizi, hava kirliliği ile okul çağına kadar astım gelişimi arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki bulmazken, çalışma bireyleri 14-16 yaşlarındayken bu kohortların yeniden analizi, astım insidansı ile NO2 arasındaki ilişkiyi ortaya çıkarmıştır. 1999 ve 2016 yılları arasında yayınlanan gözlemsel epidemiyolojik çalışmaların yakın tarihli bir meta-analizi, analiz edilen kirletici türüne bağlı olarak trafik kirliliği ile çocukluk çağı astımı arasında bir ilişki olduğunu ortaya koymuştur. Diğer büyük araştırmalar da, dış ortam kirliliği ile çocukluk çağı astımı arasında benzer bağlantılar olduğunu bildirmiştir.

ASTIM ALEVLENMELERİNİ ARTIRIYOR

ESCAPE projesi ayrıca Avrupalı yetişkin kohortlarını analiz etmiş ve trafikten nitrojen monoksit (NO), NO2 ve PM10'a daha fazla maruz kalmanın yetişkinlik döneminde azalmış akciğer fonksiyonu ile ilişkili olduğunu bulmuştur. ESCAPE çerçevesindeki çok yakın tarihli bir çalışma, erkeklerde daha güçlü etkiler gözlenmekle birlikte, yetişkinlerde azalmış akciğer fonksiyonu ile PM2.5'e maruz kalma arasında ilişkiler bulmuştur. İlginç bir şekilde, 600.000’in üzerinde katılımcı ile gerçekleştirilen üç büyük Avrupa kohort çalışmasından elde edilen verilerin yakın tarihli bir analizi, uzun süreli PM10 maruziyetinin yaşam boyu astım prevalansında yüzde 12,8'lik bir artışla önemli ölçüde ilişkili olduğunu göstermiştir. Ayrıca, diğer çalışmalar, dış ortam kirliliği ile astım alevlenmeleri arasındaki ilişkiyi doğrulamıştır. Avrupa'da Hava Kirliliği ve Sağlık Konusunda Karar Verme Konusunda Bilgi ve İletişimin Geliştirilmesi (APHEKOM) ağının 10 Avrupa kentinden verileri analiz ettiği bir çalışma, hava kirliliğinin tüm astım alevlenmelerinin yüzde 15'inden sorumlu olduğunu göstermiştir.
Rinit ile ilgili olarak, kentsel yerleşim, kırsal yerleşime kıyasla daha yüksek alerjik rinit riski ile ilişkilendirilmiştir. Bununla birlikte, hava kirliliğinin rinit başlangıcı üzerindeki etkisini değerlendiren çalışmalar hem çocuklarda hem de yetişkinlerde tutarsız sonuçlar vermiştir ki bu, hava kirliliğinin astıma ilişkin çok sayıda kanıtla çelişmektedir. Ancak astımda olduğu gibi hava kirliliğindeki artış ile alerjik rinite bağlı poliklinik vizitlerindeki artış koraledir.

DIŞ ORTAM HAVA KİRLİLİĞİ VE KÜRESEL ISINMA ALERJİK HASTALIKLARI ETKİLYOR

Dış ortam hava kirliliği, bitkiler tarafından üretilen polen taneciklerinin miktarını ve polen tanesi başına hem alerjenlerin hem de polenle ilişkili lipit aracı miktarını artırır. Ayrıca solunum yolu alerjenleri, nitrojen oksitler gibi dış ortam kirleticileri tarafından kimyasal olarak modifiye edilebilir. Küresel ısınma, alerjenik bitkilerin vejetasyon dönemlerinin uzamasına ve atmosfere büyük miktarlarda alerjenlerin aniden salınmasına neden olan gök gürültülü fırtınalar gibi aşırı iklim olaylarına neden olur. Tüm bu etkiler, solunum yolu alerjenlerinin daha yüksek mevcudiyetine neden olur ve alerjenler ile hava yolu mukozasının stromal ve immün hücreleri arasındaki etkileşim şansını arttırır. Doğal ve nitratlı alerjenlerin hava yolu epitel hücreleri ile etkileşimi, proinflamatuar mediatörlerin salınmasıyla sonuçlanabilirken, dendritik hücreler ile alerjen etkileşimi, IgEduyarlanmaları ile sonuçlanabilir. Polenle ilişkili lipit aracıların ve nitratlı alerjenlerin daha yüksek mevcudiyeti ile duyarlılaşma şansı daha da artar. Ayrıca, hassaslaştırılmış mast hücreleri ile alerjen etkileşimi, enflamatuvar mediatörlerin salınmasını indükleyebilir ve sonuçta polen alerjisi olan hastalarda astım ataklarının başlamasına neden olabilir.