VEREM HASTALARI KORONAVİRÜS TEDBİRLERİNE İKİ KEZ DİKKAT ETMELİ

Veremde başarıyı erken teşhis ve tedavi ile kişisel hijyen getirecek

Halk sağlığı açısından büyük önem taşıyan veremle (tüberküloz) mücadelenin aynı kararlılıkla sürdürülmesi gerektiğini vurgulayan TÜSAD Tüberküloz Çalışma Grubu Yürütme Kurulu adına Doç. Dr. Dursun Tatar, Tüberküloz Günü’nde önemli bilgiler paylaştı. Tedavi olmayan bir verem hastasının her yıl yaklaşık 10-15 kişiyi enfekte edebildiğini vurgulayan Tatar, “Koronavirüs salgını nedeniyle vurgulanan tedbirlere benzer kişisel hijyen tedbirlerini uygulamak, tüberküloz hastalığı bulaşını da önleme konusunda ciddi bir sorumluluk” açıklamasını yaptı.

İnsanlık tarihi kadar eski bir hastalık olan verem (tüberküloz), tedavi edilebilir bir hastalık olmasına karşın günümüzde bile bir tehdit olarak varlığını sürdürüyor. Robert Koch tarafından verem mikrobunun (Tüberküloz basili) keşfedildiği ve hastalığın teşhis ve tedavisinin yolunu açan tarih olan, 24 Mart 1882 gününe ithafen, her yıl 24 Mart ‘‘Dünya Tüberküloz Günü” olarak anılıyor. Böylece farkındalık yaratılarak verem konusunda toplumun bilgilendirilmesi ve bu hastalığa bütün kesimlerin dikkatinin çekilmesi amaçlanıyor.

Dünya Tüberküloz Günü nedeniyle bir açıklama yapan Türkiye Solunum Araştırmaları Derneği (TÜSAD), tüm dünyayı etkisi altına alan koronavirüs gibi solunum yoluyla bulaşan ve önemli bir halk sağlığı sorunu olma vasfını sürdüren hastalığa dikkat çekti. Tatar, tedavinin önemine dikkat çekerek şu bilgileri paylaştı: “Tüberkülozun en erken ve en sık belirtisi 2-3 haftadan uzun süren öksürük, ateş, gece terlemesi, iştahsızlık, kilo kaybı, yorgunluk, halsizlik, balgam çıkarma, kan tükürme, nefes darlığı, göğüs ve sırt ağrısıdır. İki-üç hafta veya daha uzun süreli öksürük şikayeti olan herkes en yakın sağlık kuruluşuna başvurmalıdır.”

HER YIL 1.2 MİLYON KİŞİ ÖLÜYOR

Tanısı konulmamış tüberküloz hastalarının en önemli bulaş kaynağı olduğunu belirterek, “Bu nedenle tüberküloz hastalığından korunmada en etkili yol bulaştırıcı olgulara hızla tanı konulup uygun tedavinin başlanmasıdır” dedi. Tatar, tüberküloz hastalığı ile ilgili şu verileri paylaştı: “Ülkemizde Tüberküloz Daire Başkanlığı tarafından paylaşılan son verilere göre; 2017 yılında tüberküloz tanısı alan hasta sayısı 12 bin 46. Son 10 yılda hastalık sıklığında yıllık ortalama yüzde 5 oranında azalma görülüyor. 2005 yılında tüberkülozlu hasta sıklığı 100 bin kişide 29.4 iken, 14.6’ya düşmüş durumda. Ancak dünya genelinde her yıl yaklaşık 10 milyon kişiye tüberküloz tanısı (5.8 milyon erkek, 3.2 milyon kadın ve 1 milyon çocuk) konuluyor ve 1.2 milyon kişi de bu hastalık nedeniyle ölüyor. Yaklaşık 1.7 milyon kişi de tüberküloz basili ile enfekte olup hastalık gelişme riski taşıyor.”

Tatar, verem hastalığı gelişiminde riskli gruplarla ilgili şöyle dedi: “5 yaş altındaki çocuklar, yaşlılar, HIV enfeksiyonu olan kişiler, bağışıklığı baskılayan tedavi alan kişiler, silikoz, diabetes mellitus, kronik böbrek yetmezliği, lösemi, lenfoma, baş, boyun ve akciğer kanseri olanlar, ideal vücut ağırlığının yüzde 90’ından daha az kiloda olanlar, sigara içenler, ilaç bağımlılığı olanlar ve alkol kullananlar riskli grup içerisine giriyorlar.”

HER YIL YÜZDE 5 AZALSA DA HALEN TEHLİKELİ

Öksürme ve hapşırma ile ortama yayılan mikrobun solunum yolu ile alınması sonucu oldukça kolay bir şekilde bulaşabildiğinden tüberkülozun her dönemde önemli bir sağlık sorunu olduğuna dikkat çekti. “Coronavirus salgını nedeniyle zor günler yaşadığımız bu günlerde, benzer hijyen tedbirleri ile kendimizi, sevdiklerimizi ve çevremizi bulaşıcı hastalıklardan koruyabiliriz. Bu tedbirleri uygulamak tüberküloz hastalığı bulaşını da önleme konusunda ciddi bir sorumluluktur” diyen Tatar, sözlerine şöyle devam etti: “Tüberkülozlu hastanın etkili bir şekilde tedavi edilmesi hem hasta hem de toplum için hayati önem taşıyor. Hem resmi sağlık kurumlarının hem de sivil toplum kuruluşlarının verdiği tüberküloz mücadelesi halkımızın da bilinçlenmesiyle etkili sonuçlar verdi. Son 10 yıldır yeni vaka sayısında her yıl yüzde 5’lik bir azalma yaşanıyor. Yine son yıllarda tüberküloz hastası ile temas eden kişilerin muayene edilmesi ve gereken kişilere koruyucu tedavi verilmesi daha etkin bir şekilde yapılıyor. Bu durum mücadelenin gücünü daha da artırıyor. Ülkemizde tüberküloz kontrolünün geldiği nokta yüz güldürücü olmakla birlikte son yıllarda karşılaştığımız göçmen sorunu nedeniyle daha dikkatli olunması gerekiyor.”

KARARLI POLİTİKALARA DEVAM EDİLMELİ

Dünya Sağlık Örgütü tarafından “Tüberkülozu Sonlandırma Stratejisi” yürütüldüğünü hatırlatan Tatar şu değerlendirmeyi yaptı: “Ülkemizde de tüberküloz kontrolünde ‘Bin Yıl Kalkınma Hedefleri' ve ‘Tüberkülozu Durdurma Stratejisi Hedefleri’ne ulaşılmış durumda. Bunun yanı sıra dünyada tüberküloz eliminasyonu konusunda belirlenmiş hedef olan; 2050 yılına kadar küresel tüberküloz insidansının milyonda 1’in altına düşürülmesi yönünde çalışmalar hız kesmeden sürdürülüyor. Türkiye genelinde tüberküloz hastalığı görülme sıklığı azalmasına karşın, dünya genelinde enfeksiyon nedenli ölümlerin en fazla görüldüğü hastalıklardan biri olmaya devam ediyor. Bu nedenle ülkemizde tüberküloz konusunda uygulanan kararlı politika sürdürülmeli, bu hastalığa karşı sosyal ve toplumsal desteğe devam edilmeli.”

TÜBERKÜLOZDAN KORUNMA YOLLARI

  • Tüberküloz hastalığından korunmada en etkili yol, erken teşhis ve başarılı tedavidir.
     
  • Sabun ve su ile en az 20 saniye olmak üzere eller sık sık yıkanmalı.
     
  • Asla sigara içmemeli, içirilmemeli ve sigara içenin yanında durulmamalı.
     
  • Bulunulan ortam sıkça havalandırılmalı.
     
  • Dengeli ve düzenli beslenilmeli.
     
  • Verem hastaları ilaçlarını zamanında, düzenli ve yeterli süre kullanmalı.
     
  • Hastanın bulunduğu odanın güneş görmesi de ortamdaki tüberküloz basillerini öldürüyor.
     
  • En azından bulaşıcılık kalkana kadar hastalar ayrı bir odada kalmalı.
     
  • Öksürme ve hapşırma sırasında ağız mendille kapatılmalı.
     
  • Verem tedavisinde kullanılan ilaçlar oldukça etkili. Tedavisi başlanan hastaların bulaştırıcılıklarının 2-3 haftalık bir sürede sona ermesi sağlanıyor.
     
  • Diğer bir korunma yöntemi de BCG aşısı uygulamasıdır. Bu aşı, gelişecek hastalığı önlemekten çok, tüberkülozun ağır ve ölümcül (miliyer-kan yoluyla yayılan, menenjit gibi) formlarının oluşmasına karşı korunma sağlıyor. Ülkemizde BCG aşısı hayat boyu sadece bir kez, doğumdan sonra ikinci ayını bitiren bebeklere yapılıyor.
     
  • Tüberkülozdan korunma, koruyucu ilaç tedavisini de içeriyor. Koruyucu tedavi mikrop çıkaran tüberküloz hastası ile aynı evde yaşayanlara, tüberküloz basili ile enfekte olanlara ve bağışıklık sistemi baskılanmış kişilere tüberküloz hastası olmamaları için uygulanıyor.
     
  • Koruyucu tedavi çalışmaları ülkemizde ücretsiz olarak Verem Savaşı Dispanserleri tarafından yürütülüyor. Koruyucu tedavide genellikle izoniyazid kullanılıyor ve tedavi süresi en az 6 ay sürüyor. İzoniyazid kullanamayan hastalarda koruyucu tedavi rifampisin ile 4 ay süreyle yapılıyor.
     
  • Verem mikrobu, güneş görmeyen ortamlarda havada uzun süre canlı kalabilir. Güneşten gelen ultraviyole ışınları verem mikrobunu kısa sürede öldürür. Bu nedenle hastalar ve hasta temaslıları bulundukları ortamları sık sık havalandırmalı ve güneş alan odaları kullanmalıdır.